
Siyasi Çifte
Felsefe tarihinin en önemli isimlerinden Aristoteles Politika adlı eserinde “İnsan doğası gereği politik bir hayvandır” ifadesini kullanırken kastettiği insanın ancak mutluluğa ve en iyiye polis içerisinde ulaşmasıdır. Tarihin her anında politika insanın toplum içerisinde ki varoluşunu güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Elbette tüm toplumlar aynı şekilde güçlenmemiş, hatta iktidar sahipleri tarafından zayıflatılmaya çalışılmıştır.
Etimolojik olarak kelimeler her zaman toplumların yansıması olmuştur. Doğu ile Batı arasında ki etimolojik farka baktığımızda yöneticilerin yönetim anlayışının nasıl ele alındığını saptayabiliriz. Politika kelimesi köken itibari ile polis, poli yani (toplumda) olup biten, şehirde konuşulanlar dolayısıyla şehrin yönetimi demektir. Doğu ise politikayı siyaset diye çevirir.
Bizde politika denmez siyaset denir. Kavramın kökenine baktığımızda seyis kelimesi ile akraba olan at terbiyecisi anlamını görürüz. Seyisin işi atı kırbaçlayarak, aç bırakarak, döverek veya mükafatlar vererek kendine tabi kılmaktır. Kendinden güçlü olan bir varlığa türlü oyunlar oynayarak onu eğitmektir. Toplum her yöneticiden güçlü olduğu için onun hizaya sokulması yine yöneten tarafından yapılacaktır. Batıda politika halkı en iyiye ve mutluluğa ulaştırma çabasıyken Doğuda siyaset türlü oyunlarla halkı kendine tabi kılma çabasıdır. Bu yüzden batı toplumlarında politikacılar oturdukları koltuklardan görevleri bittiğinde veya adı herhangi bir olumsuz durumda geçtiğinde istifa ederlerken doğu toplumlarında siyasetçiler oturdukları koltuğu kaybetmemek için Makyavelist bir yönetim anlayışına sahiptir. Fakat doğulu siyasetçiler, toplumun birlikte hareket ettiklerinde sahip olacakları gücü hesaba katamamışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin son dönemlerinde siyasi atmosferde yaşanan kıvrak dönüşler ile birlikte hukuksuzluk halkın sinir uçlarına dokunmuş ve başkaldırı noktasına gelinmiştir. Bu bağlamda son 40 yılda bir araya gelmez denilen ideolojilerin parti tabanları uzlaşı kurarak iktidarın bardağı taşıran baskısına karşı bir araya gelmişlerdir. Tek gayeleri adil bir düzen ve insanca yaşamak olmuştur. Her yaştan insanın mücadele ruhu iktidar sahiplerine adeta ders vermektedir. Tarih, bir halkı sindirerek baskı altına alarak, ötekileştirerek, yok sayarak, vatan haini ilan ederek, kendisi gibi düşünmeyen herkesi uydurma suçlarla yargılayarak en önemlisi de halkın iradesi ile seçilenleri siyasetten uzaklaştırarak kendi sonunu hazırlayan iktidarlarla doludur. Bu gerçekliğin farkında olmayan güç unsurları zamanı gelince sahneden silinip giderler. Halk son noktada sahne temizliğine başlamıştır. Sokaklar, caddeler, meydanlar, ve şehirler artık halkın kendisidir. Köşeye sıkışan her iktidar daha da hırçınlaşarak topluma karşı zulmünü çoğaltır ve ihtirasa kapılıp kendi sonunu hazırlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.
Toplumu sürekli yemeye çalışan iktidar kendi yok oluşunu hazırlamaktadır. Halk, iktidar farkında olmasa da güçlüdür. Öyle ki kendisine inanmış ve her ideolojik görüş ayrımını yok sayıp kenetlenmiş ise karşısında hiçbir erk duramaz.
Yüzyıllık tarihte nice iktidarlar geldi geçti bu coğrafyadan hepsinin ortak amacıydı halk üzerinden kendi varlığını tabi kılmak. Fakat geriye dönüp bakıldığında; halk hep varlığını sürdürürken, hiçbir iktidar varlığını sonsuza kadar koruyamamıştır. Zindanlardan dahi aydınlıklar içinde çıkan bir halk, yaşanan karanlığı da aşacaktır. Çünkü emir alınılan yer Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisidir. Bu emir toplumun gençlerine açıkça şöyle demiştir.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Türkiye Cumhuriyeti kendi asil kanının varlığını gençliğe hitabede verilen emirle özümsemiş ve mücadele ruhunu buradan almaktadır.
Unutulmamalıdır ki seyis ne kadar yol bilirse bilsin atın çiftesi pektir.
Yeni yorum ekle