Mahir Güven: Ressamın gizi onu sanatçı yapar.

Sanat

Gülseren Sönmez/  Sanatçı Yazıları

 

MAHİR GÜVEN

Ressamın gizi onu sanatçı yapar.

 

Eskiden sanatçıya kız verilmez diye bir söz vardı. Ben askerde levazım oldum. Sanatı bilen bir toplumdan gelmediğimiz için sanatçının da fazla anlamı yoktu. Ressam olursa aç kalır, kızımıza bakamaz sözü ortalıkta dolaşırdı. Bugün herkes çocuğunu yetenekleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor.

-Ben şanslı çocuklardan biriydim. 8 yaşımda annemle Maçka Sanat Galerisinde Selim Turan’ın sergisine gitmiştik.” Ne var bu resimleri bende yaparım,” demiştim.

Annem;  Çok ayıp ediyorsun o, Azerbaycan kökenli bir Türk sanatçısı çok kıymetli bir ressam ve heykeltıraş demişti. Beni her zaman destekleyen, güç ve yön veren annem vardı. Gücümü hep annemden aldım. Sadece annemden aldım dersem yanlışlık olur. Teyzelerim, amcalarım da vardı. 

.

Babamlar Kosova Priştine'de yaşadıkları için o kültürün insanlarıydılar. Sanata Anadolu insanından farklı bakan bir kültürleri vardı.  O, duyguyu bana da yaşattılar ve desteklediler, sanatta doğruyu bulmamı sağladılar. “

1957 Yılında doğan Mahir Güven, 1976- 1981 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü Neşet Günal Atölyesinde öğrenim gördü.

-Üniversite de Neşe Erdok, Neşet Günal hocalarımız oldu. Alaaddin Aksoy’a bayılırdım.”

-1977 Yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi sınavına girdiğimde konu at arabası ve satıcısıydı. Atları çizmeyi çok seviyordum.  Babam hakimlik doping doktoruydu idi, o nedenle de pek çok at yarışı ve atları izlemiş, onların resimlerini çizmiştim. Sınavım çok güzel geçti. Çizim sırasında kuruldaki öğretmenlerin balkondan severek izlediklerini söylediler. O yıllarda işlediğim konular arasında Sirkeci’de bekleyenler vb. genelde kalabalıklardı.

“Okulumuzdan şu anda Türkiye’nin çok kıymetli sanatçıları yetişti. Devrim Erbil, Özdemir Altan, Şenol Horozlu, Mustafa Ata gibi. Güzel arkadaşlıklar, sanatsal tartışmalar bizi hayata hazırladı.

Mahir Güven İlk sergisini 1981 yılında Ankara’da (Evrensel) açtı.” Sanatçının eserlerinde, figürler ve düzenlemeler açısından, Türkiye’de geleneksel kültürden batı kültürüne geçiş döneminin sorgulaması hissedilmekte. Sanatçı resimlerinde eleştirel bir yöntem geliştirmekte ve toplumsal mesajlara öncelik vermektedir. Resimlerinde hayatın kendisi vardır. Hikayeler resimleriyle birleşir. Her resmin bir hikayesi, her hikâyenin de bir resmi vardır. Dendi.

Mahir Güven; hangi koşullarda olursa olsun kendine söz verir. Evrenin kendisine yeni fırsatlar verdiğine inanır. “Tüm deneyimlerim beni büyütmek iyiye, güzele götürmek için var. Seviliyorum, güvendeyim ve her şey olması gerektiği gibi,” der ve kendini olumlandırır.”

Gününe her zaman olumlu düşüncelerle başlar. Bu düşünceler, değer bulmasını sağlar. Çoğu insan hayatta başarı ister, ama kararlılık gösteremez. Zorluklarla karşılaştığında geri adım atar.

Mahir Güven hayatın en büyük öğretmeninin de öğretisinin de zorluklar olduğunu bilir. Adımlarını ona doğruyu öğreten annesinin istediği doğrultuda, daima doğruyu bularak atar. Hücrelerinde ve düşüncelerinde annesi vardır. Onu hiç şaşırtmaz. O sağlam duruş hayatında olduğu gibi, tüm resimlerinin desenlerinde de vardır. Bizi var eden düşüncelerimizin derinliği ve kutsallığıdır. Kendimiz kendimizin kutsalı ve giziyiz. Aradığımız da kendimizdir.  O gize kutsala kimse giremez. Bazen kendimiz bile giremeyiz.  O kutsala başkalarının girmesini hiç istemeyiz.

Ressamın gizi onu sanatçı yapar. O gize sahip olmayanlar sadece resim yapar. O giz resmin içindeki felsefedir. Görünmeyeni göstermektir. Onu bulanlar da Mahir Güven gibi sanatçıdır.

Bir ressamda gerçeklik ani tasavvurdan akmalı,ifadeler kullanılmadan, gözle görünür olan, renk ve çizgi aracılığı ile somutlaştırdığıyerde, imgesellik vardır.Mahir Güven’de olduğu gibi.

Mahir Güven’inin resimlerinde hikayeler genelde kadınlar üzerinden kurgulanır. Hikayelerdeki. Kadınlar duygu yoğunluğu içindedir. Dokunsanız hayatımı anlatırım der gibidir. Aslında dokunursanız sırlarını anlatmazlar. Hesapları hep kendileriyle ilgilidir. Dış gerçekle hiçbir ilişkileri de korkuları da yoktur. Sesiz zengin ve tertemizdirler. Oda onların yalnızlıklarına güzellik ve gizlilik katar. Zaten hepsi temiz yüzlü güzel kadınlardır. Hesapları sadece kendileridir. Bu kadınlar hep bir mekân içindedirler. Bazen de mekanları uzaydır.

Ressamın gizi onu sanatçı yapar. O gize sahip olmayanlar sadece resim yapar.

O giz resmin içindeki felsefedir. Görünmeyeni göstermektir. Onu bulanlar da Mahir Güven gibi sanatçıdır.

O nedenledir ki bir sanat eserinde sanatçının tüm duygularını izleriz. Her santimetresinde binlerce sır vardır. Sanatçının tek bir eseri, tek başına sanatçısını anlatmaya yeter. Tek bir eserin üzerinde pek çok hikâye ve kullandığı tüm renkler vardır. Mahir Güven’in eserinden

1 cmlik bir alan kesip 1m2 lik boş bir tuvalin tam ortasına yapıştırsak, Mahir Güven’i tanıyan izleyiciler imzası olmadan bu Mahir Güven’inin eseridir derler.

Mahir Güven’in atölyesindeki gizli odası onun kutsalıdır. Resminde kullanacağı objeler- nesneleri o odada yer alır. O objeler gerektiğinde resmini tamamlayandır. O objeler arasında yıllardır biriktirdiği, hiç kıyamadıkları da vardır. Her bir obje sanatçısına poz vererek, resminin bütünleyicisi rolünü üstlenir. Sanatçısı için de çok kıymetlidir.

İnsanlık çağlar boyunca nesnelerle çevrili bir dünyada yaşadı. Bu süreçte kendi varlığının etrafını saran bu nesnelerle anlamlandırmaya çalıştı. Bu bağlamda Aristoteles’ten modern felsefeye kadar birçok düşünür, nesnenin ne olduğu sorusuna çeşitli yanıtlar vermeye çalıştı. Bu yanıtlar özellikle insanların nesnelerle kurduğu ilişki üzerinden oldu. Yalnız felsefe değil sanatta insanın nesle ile kurduğu ilişki üzerine oldu.  Bu yönde yapılan eserler, nesne ile ilişkiye girmemizi, çevremizdeki nesneler üzerinden bizimle iletişime geçmeyi hedefledi. Mahir Güven’in eserlerinde de nesnelerinin esas figürün etrafında döndüğünü figürü zenginleştirdiğini, eserin eksiklerinin tamamladığını görürüz. 

Mahir Güven kendine has renkleri kullanır. Ağırlık kırmızı renktedir. Her döneminin süresi farklıdır. - Paletteki renkleri, fırçası, fırça vuruşları aynıdır. 

Mahir GüvenNe yokluğa yerinirem, ne varlığa sevinirem, diyen, mütevazi bir sanatçıdır. O varlıklı duruşunu mütevaziliğinden, ruhundan alır.

O ilime, kendini bilmeye inanır ve adamıştır. Yunus Emre’nin dediği gibi, “Bir ben vardır benden içeri,”der.

Devamlı hayatı ve sanatı sorgular. İnandığı bu doğrultuda pek çok sanat eserini ve sanatçıyı, bir resim, bir hikâye programında, o yumuşacık ses tonuyla, başka bir sanatçıyla sohbet ederek topluma tanıtır ve kazandırmaya çalışır. Esas amacı kendini, sanatını tanımaktır. Kendini tanırken de   toplumu aydınlatmaktır. Onun söyleşilerini dinleyen sanatı seven kişiler, şimdiye kadar sanatta çözemediklerini, izleyip sanatı çözmeyi öğrenirken, bilgi dağarcıklarını da zenginleştirmeye çalışırlar. Bu konular, içinde çeşitli dönemlere, yıllara ait eserlerin yapılış tarzlarına, yanı sıra resmin duygusunu ve hikâyesini de öğrenirler.  Bu izleyicilerden biri benim.

Mahir Güven ayrıca, bizim sanatımız programında da resimde perspektif, ışık ve renk, teknik, derinlik, sanat akımları işleyerek, resim sanatına katkıda bulunmaktadır.  

Sanatçı her an dünyayı anlamak ve anlatmak ister. Sanatçı taşmayı bekleyen kaynak gibidir. Kaynadıkça kaynar en sonunda coşarak büyük akarsular oluşturur. Bazen çağlayan olur.

Sanat; sanatçının kahramanıdır, sevilisi, aşkı, yarenidir. Bu yaren bazen nazlı bir çocuk gibidir, bazen hastalanır, bazen de bülbül gibi şakır. Bu şakımalar içinde bin bir ses vardır. Bu sesler, önce sanatçısını sonra izleyeni mest eder. O coşkuyla sanatçı üretir de üretir. Sanatçı sanatını üretirken bir kendi, bir sanatı, birde onu çevreleyen evreni vardır. Bu üçlü bir araya gelerek güzelliği oluştururlar.

.

Sanat eseri ben güzelim, sanatçının amacı da güzeli bulmak değil mi? “Neden insanlar benim güzelliğimi görmeyip çeşitli vasıflar vererek adlandırıyorlar bir türlü anlamıyorum, güzel olmam yetmiyor mu? Der. Primitif dönemde Giotto varlıklara hacım kazandırdım diye kendini beğenir, sanata yenik ve güzellik getirmenin sevincini duyar. Yüz yıllar geçer her sanatçı kendine göre resimler yapar tek amaç güzeli bulmaktır.

Güzel de: Ekspresyonizm ’denempresyonizm ’densürrealizm ’den, dışa vurumculuk’tan, pop Art’tan v. s bana ne…Ben güzelsem niçin kulp takıyorsun, güzel olmam yetmiyor mu sanatın tüm amacı güzeli bulmak değil mi? Der. 

Neredeyse bütün canlılar için güzellik önemlidir. Hazdır. Mutluktur.

Her güzel şey değişmeye, unutulmaya, yok olmaya, ölüme mahkumdur. Hiçbir zaman kalıcı değildir.  Eğer sanat eseri korunur, değer verilirse yüzyıllara bin yıllara kalır. Sanat eseri sanatçısından büyüktür. Belki de sanatçı ölmemek yok olmamak için sanata dört elle sarılır.

Güzel ideasının kendisi yok olmaz. Duygularla algılananın çok ötesindedir. Görünenin dışındadır. Düşüncededir. Belli bir varlıkta, zamanda mekânda değildir. Asıl gerçekliktir. Bir şeyin tüm koşullardan bağımsız özüdür.

Biliyoruz ki hiçbir şey kendiliğinden güzel değildir. Zihinde güzel ideası ile ne kadar örtüştüğü algılandığında, ancak o kadar güzeldir. Güzel aslında varlığın nedenidir. Belki de idealar dünyası olmadan fenomenler dünyasının var oluşundan söz etmek mümkün değildir. 

Mahir Güven’in çalışmalarında güzel ideası, güzeli en iyi anlatabilecek bir konu (kadın) üzerinden, yer ve zaman ötesinde belirli veya belirsiz objelerin, düşünsel boyutta algılanan ve her an değişebilen görüntüleri ile yansıtılmak istenmiştir.

Güzelliğin kendisine ulaşma isteğinde estetik kaygı, ön plandadır. İnsanın maddi varlığının özünü oluşturan, içsel değerlerinin çelişki ve çatışmalarını ancak diyalektik yaklaşımla ele almak gerekir.

Her sınır, ister biçimi ister bir düşünceyi anlatsın hep çizgiler algılatır. Bu koşullandırıcı sınırlar, yaşamda ne kadar yol gösterici olursa olsun, bir o kadarda arkasında ki bilinmezliğinin dayanılmaz merakını, heyecanını, coşkusunu, umudunu ve korkusunu barındırır. Ama hiçbir korku, her var oluşun aslında yeni yok oluşların öncüsü olduğu gerçeğini değiştirmez.

Kendi dünyası içinde ne kadar önemsense de her yaşam, ancak kendine çizilen sınırlar içinde vardır. Ancak bütün sonradan eklenenlerin arınıp, en yalın çıplaklığı ile varlığının ve kimliğinin farkında olmak, var olma mücadelesinin, kendine güvenin ve güçlü olmanın ta kendisi olmalı, doğanın ta kendisi gibi. Mahir Güven gibi.  

Sınırlar içinde var olmanın, farkında olma ya da olmama, uzlaşma ya da uzlaşmama, kabul ya da red çelişkilerinden yola çıkarak oluşan bu diyalektik yaklaşım, aslında özgürlük arayışından başka bir şey değildir. Sanatçı hayatının en özgür saatlerini sanatını icra ederken elde eder.

Sanat yapmak özgürlüktür.

“Figüratif Türk resminin önemli temsilcilerinden biri olan Mahir Güven’in “Ellerin Zamanlarla Dolu Geldin Bana” başlıklı kişisel sergisini 16 Mayıs 2024 Perşembe günü saat 19.00’da Brieflyart Galeri’de açtı. Başta MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Ankara Resim ve Heykel Müzesi, İzmir Resim ve Heykel Müzesi, Türkiye İş Bankası Resim ve Heykel Müzesi koleksiyonlarında olmak üzere yurt dışı ve yurt içinde birçok özel müze ve koleksiyonlarda yapıtları bulunan Mahir Güven’in bu sergisinde son yedi yılda ürettiği tuval üzeri yağlıboya resimlerinden oluşan bir seçki yer aldı.”

Mahir Güven yaşamını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir. Eserlerini kendi atölyesinde İstanbul’da sürdürmekte olan sanatçı figüratif resmin temsilcilerindendir.

Sağlam deseniyle örnek usta bir sanatçıdır. Mahir Güven Üniversitelerde dersler, seminerler, televizyon ve radyo Programları ile sanatın pek çok alanında, hayatın içinde karşılaşmak mümkündür.  Resim yaparak özgürlüğü bulan sanatçımızı kutluyor, her zaman özgür yaşa güzel insan diyorum. 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.